11 Ekim 2011 Salı

Güzel Günler

     Mutluluktan yorgun düştüm, tabi biraz da uykusuzluktan :) Bugün, olabilecek en güzel gündü. Kendimi son derece verimli bir şekilde kullandım. İş yerimde odadakilerle sohbet ettim, güldüm, eğlendim. Üstelik oldukça da çalıştım. Sanırım dün, borderline ile ilgili okumuş olduğum çok olumlu bir yazının etkilerini sürüyorum halen. 
     Bazen ortada hiçbir sebep olmadığı halde hayat o kadar güzel ki. Sokaklar, insanlar, hayvanlar,... Sanki hepsi benim için oradalar. Gökyüzünden tüm evreni seyrediyor gibiyim. Yüzümde olgunlukla dolu bir gülümseme. Mutluluğumu hiçbir zaman kendime bile tam anlamıyla anlatamayacak, göğsümün üzerinde hissettiğim bütün olumlulukları dışarıya atamayacak olsam da, her şeye rağmen mutlu olmak çok güzel. Bir süre sonra geçeceğini ya da yorgun düşeceğimi bilsem de iyi ki tüm bunları hissedebiliyorum.
    Borderline benim bir parçam. Eğer o olmasaydı hiçbir şeyin tam olarak farkında olamazdım. Ne hissedebilirdim gerçek anlamda, ne de düşünebilirdim. İnsanlar hep bunları yapabildiklerini sanıyorlar. Onlara anlatmaya çalışsam mutluluğun, öfkenin, acının ya da korkunun onların hissettiklerinden çok daha yoğun duygular olduğunu, eminim hiçbiri inanmaz bana. Onlar hep hissettiklerini sanıyorlar, yaşadıklarını ve bu hayatın bir parçası olduklarını zannediyorlar. Zaten kendilerini kıskanmamın tek sebebi de bu ya. Hiçbir şey bilmedikleri halde kendi varlıklarının farkındalar. Oysa ben her zaman sorguladığım, kendim ve diğerleri hakkında bir çok şeyi bildiğim, hissedebildiğim halde yaşadığımın farkına varamıyorum. Kendilik algısı dedikleri şey işte...
     O kadar basit ki onların yaşamları, çoğu zaman güldürüyorlar beni. Bilmedikleri bir çok şeyi büyük bir ciddiyetle bildiklerini sanmaları ve zekalarını kanıtlamaya çalışmaları öylesine komik ki aslında. Beni hiçbir zaman anlayamayacaklarının farkındayım. Kendimi çok iyi hissettiğim zamanlarda onlara karşı büyük bir şefkat duyuyorum. Söyledikleri her sözcük, takındıkları her yüz ifadesi gülümsetiyor beni. Kötü hissettiğim zamanlardaysa hepsine karşı o kadar büyük bir öfke duyuyorum ki. O küçük benliklerinde mutlu oluyor olmaları beni çılgına çeviriyor.
      Başkalarının düşüncelerini okumak değil belki yaptığım şey, ama hislerini anlayabiliyorum. Onları anlamak, benim için oldukça kolay ve sıradan. Sadece yüzlerine baktığımda o an ne hissettiklerini biliyorum. Bir sözcüğü neden söylediklerini, akıllarının nerede takılı kaldığını.
      Narcissus um bir gün bana demişti ki "eğer beni çözmeyi başarabilirsen, artık herkesi anlarsın" Ben zaten anlıyordum herkesi. Ama haklıydı, onu anlamak daha zordu. Ve ben zor olduğu için onunla birlikteydim zaten. O hep büyüklenmeci tavırlarıyla kendini üstün göstermeye çalışırken, ben onun ruhunun en derinliklerindeki güvensizliklerini fark etmeyi öğrendim. Şimdi hepsini biliyor, ne kadar uğraşsa da kişiliğini benden saklamayı başaramıyor. Bu, onun için kendisinin başına gelebilecek en kötü şey. Şimdiyse büyük bir bunalımda. Kendini benim karşımda son derece aciz bir vaziyette hissediyor. Ve benim tüm bunları bildiğim halde kendisiyle neden halen birlikte olduğumu bir türlü anlayamıyor.
     Onu çok seviyorum, bunun gerçek bir sevgi olduğunu da biliyorum. Ama eğer bir borderline olmasaydım tüm yaşanan -çok ama çok kötü- olumsuzluklara rağmen, halen onunla birlikte olur muydum işte bunu bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder