18 Aralık 2010 Cumartesi

Sıkıntı hep Sıkıntı

      Sıkıntıdan boğulmak üzereyim artık. Ne yaparsam yapayım atamadım şu günlerde bu ruh halini üzerimden. Sanki bir şey var oturmuş üstüme nefes alamıyorum. En kötüsü de ne hissettiğimi bilememek. Yazıyım diyorum ama hisler olmayınca yazmak da pek mümkün olmuyor. Akşamdan beri yiyip içtiklerimin haddi hesabı yok. Sadece anlık bir rahatlama yaratıyor mideme tıkıştırdıklarım o kadar. Ötesi yok benim için. 
      Akvaryumda kalan son balığım da öldü. Artık, istikrarla yapabildiğim tek eylem olan, yatağa girmeden önce akvaryuma bir tutam yem atma olayını da gerçekleştiremeyeceğim. Bu durumda kendime olan güvenim iyice sarsılacak gibi gözüküyor. Ama artık eskisi kadar acıtmıyor canımı, bir şeylerin beni terk edip durmaları. Halbuki o balık bir seneden fazla zamandır duruyordu. Ölen bir sürü balığıma karşın bana en sadık kalan oydu. Oysa şimdi onu da kaybettim. Kaybeden benim aslında. Daha özenli davranabilirdim, daha fazla uğraşabilirdim akvaryumun temizliği ve ısısı adına. Yine de canımı sıkıyor onun cansız bedenini görmek...
      Bahsetmeyi unuttum, dün sevgilim girdi internete, tam da telaştan oradan oraya gezinip durmaktan vazgeçip biraz olsun sakinleştiğim bir anda. Hemen yumuşadım soğuk konuştum biraz. Sorunu devam ettirip ettirmeyeceğimi sordu. Sanki yaratan benmişim gibi. Oralı olmadım. Bütün gün çalışmış çok yorgunmuş. Bugün ise doğru düzgün konuşamadık. İki gündür onunla da aramızda bir soğukluk var. Benim içimde bir isteksizlik var sanırım şu sıralar. Ama biliyorum, her şey gibi şu ruh halim de geçip gidecek çok yakında.
      Daha fazla yazmak istemiyorum bu gece. Aslında istiyorum ama içimden gelmiyor. Sebepsiz bir mutsuzluk var içimde. Kendimi çok ama çok yorgun hissediyorum. Zaten yazdıklarımı kendimden başka okuyan da yok. Herneyse, iyi geceler yine de hepinize, bütün hayali okurlarıma...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder