16 Aralık 2010 Perşembe

Ben ve Yanılgım

      Belki daha kolay bir hayatım olabilirdi. Belki ben de sizler gibi yaşayıp sizler gibi hissedebilirdim. Belki o zaman boğulmazdım düşüncelerimin arasında. Ve hep olmakla hiç olmak arasında gidip gelmezdim her fırsatta. Belki ben bir borderline olmasaydım, çok daha mutlu bir insan olabilirdim. Çok daha başarılı olabilirdim. Daha az korkardım o zaman terkedilmekten. Daha az savaşmak zorunda olurdum dürtülerimle. Ve daha az hissederdim, daha az değişirdim.
      Şimdi ise hayatım karşımda koskocaman duruyor. İçine girmek için onlarca kapım var. Bir sürü şey olabilirim: İyi bir anne, iyi bir memur, iyi bir yazar, iyi bir gazeteci, iyi bir ev hanımı, iyi bir oyuncu,iyi bir öğretmen,... İyi bir her şey olabilirim, kapılardan birini seçtiğim vakit. Hepsi için son derece yoğun bir istek varken içimde, tek bir tanesini seçmek zorunda olmak beni bunaltıyor. Sonra bakıyorum kapılara birer birer, karar veremiyorum bir türlü. Ardından bir bir küçülüyor tüm kapılar gözümde. Sanki birinden içeri girmeye kalkışsam kolum, bacağım bir taraflarım dışarıda kalacakmış gibi. Sanki o kapıda öylece sıkışıp hapsolacakmışım gibi hissediyorum. Halbuki bir girebilsem içeri, hiç değilse hayatıma sahip olmuş olacağım. Fakat yapamıyorum. Çok mu korkağım, çok mu acınası, hatta çok mu ahmak.
      Her şey olmak isterken, hiçbir şey ol(a)mayan kendime bakıyorum. Bir de her şey olduğunu sanan fakat hiçbir şey olamamanın acısını yaşayan sevgilime. Onun durumu benden daha farklı evet, çünkü az önce de dediğim gibi o her şey olduğunu, hep en mükemmel olduğunu düşünüyor. Bunun aksi bir durumu kabul etmiyor zihni. Ona göre en mükemmel hep o ve hep onun sahip oldukları. Narsizm iliklerine kadar işlemişken, hastalığın pençesinde mutsuzluktan kıvranıp dururken, halen daha iddia edebiliyor diğer tüm insanlardan daha  üstün olduğunu. Şu vaziyetinde bile küçümseyebiliyor sizleri, beni ve sahip olamadığı her şeyi.
      Oysa ben, güçlü olduğunu sanmıştım en başta. İlişkimin başında  ona duyduğum yakınlığın bir sebebi de buydu. Bana benzeyen, fakat benden çok daha üstün ve beni kurtuluşuma taşıyacak bir adam olduğunu zannetmişim. Ne yazık, yanılmışım. Meğer tek amacım zor olanı seçmekmiş. Zorla uğraşırken, kendimi çözebileceğimi sanmışım. Şimdi ise elimde tek kalan, içimdeki koskoca sabır taşı. Bir de yüklü miktarda sevgi.
      Onu çözdükçe basitleşiyor sanki her şey. Yitiriyorum tüm o büyüyü. Artık biliyorum gerçekte kim olduğunu. Bana söylediği bütün yalanların gerçek açıklamalarını. Artık en yalın haliyle duruyor karşımda. Fakat hala saklandığını sanıyor. Farkındalığımı belli etmiyorum, öfkelendiği çoğu kez söyleyecek onlarca sözüm olduğu halde susuyorum. Kendi üstünlüğünü kanıtlamak için yaptığı konuşmalarda (kendisiyle ilgili abartılarında) gülmemek için tutsam da bazen kendimi, karşımda öylece duran küçük oğlan çocuğunu seyrediyorum. Sanki ona duyduğum şefkat, kendime duyduğum şefkat gibi, sanki gösterdiğim tüm anlayış ve hatta sabır aslında kendime duyduğum sabır gibi. Onu sevdikçe kendimi sevmeyi öğreniyorum belki de. Tüm nefretime rağmen ona katlandığım anlarda kendime katlanmayı öğreniyorum.
      Ancak şimdi zor olan, tek kişilik ağırlığımın iki kişilik bir yüke dönüşmesi. Ve ben bunu yine tek başıma taşımak zorundayım....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder