19 Aralık 2010 Pazar

Hiçlik

      Bugün çok ilginç bir şey oldu. Hani balığım öldü demiştim ya, ölmemiş meğer. Akvaryum filtresinin altına sıkıştırmış kendini. Sanırım çok üşüyor ya da hastalandı. Ama birkaç güne kalmadan ısıtıcı alacağım. Umarım o zamana kadar yaşar; çünkü şimdi tam karşımda çırpınıp duruyor suyun içinde. Ve ben onu kaybetmeyi gerçekten hiç ama hiç istemiyorum.
      Fark ettim de çok da fena bir hayatım yok saki benim. Sevgilim var mesela, beni gerçekten sevdiğini biliyorum. Çok sık çalkantılı dönemler geçirsek de, çok aşırı bir öfkesi olsa da yine de var işte hayatımda ve ben onu seviyorum. Ciddi bir ilişkimin olması beni mutlu ediyor. Ve tahmin ettiğiniz gibi bugün çok güzel bir şekilde konuştuk. İçimde pek bir kıskançlık falan da kalmadı açıkçası.
      Her şeye rağmen yine de büyük bir sıkıntı var üzerimde. Çok yakın bir arkadaşımla konuştum şu lanet hastalık hakkında. Ne kadar yemin de etse biliyorum ki o da inanmıyor bana. Zaten inanan tek bir insan bile yok ki. Herkes gerçekten saçmaladığımı düşünüyor. Ya da geçmişte yaptığım bazı hataların sorumlu olarak bunu uydurduğumu. Gerçi ben hata da demek istemiyorum onlara. İnsan sonunu bile bile, bütün sorumluluğu üstlenerek yaptığı şeylerden nasıl olur da hata diyerek bahsedebilir ki. Ya da ben hata yapmayı seviyorum. Neyse bunun da bir önemi yok. Demek istediğim gerçekten kimse bana inanmıyor. Ama gelecekle ilgili tek planım, üç sene önce gittiğim doktoruma tekrar devam edebilmek.
      Ve bu saçma bloğu okuyan tek bir insan bile yok. Kendimi dağ başına fırlatılmış gibi hissediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder